2024 KASIM E-BÜLTENİ
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Depozito Yönetim Sistemi’ni hayata geçirileceğini duyurdu. Ulusal çapta 2025’te devreye alınacak olan sistemle 0,1- 3 litre hacme sahip ambalajların geri dönüşümü için şişe ve kutu başına depozito bedeli vatandaşa geri ödenecek.
Depozito Yönetim Sistemi nedir?
Depozito Yönetim Sistemi, çevreyi kirletebilecek ürünlerin ve ambalajların fiyatına ek bir ücret ekleyerek, bu ürünlerin kontrolsüz bir şekilde çevreye bırakılması yerine, tüketicilerin doğrudan katılımıyla kontrollü ve düzenli bir şekilde toplanmasını saüğlıyor. Tüketiciler tarafından kullanıldıktan sonra ortaya çıkan boş ambalajların geri dönüşüme gönderilmek üzere iade alınması ve tüketicilere depozito bedelinin geri ödenmesi sağlanarak, bu geri dönüşümle döngüsel ekonomiye kontrollü biçimde kazandırılmasını amaçlıyor.
Depozito sistemi nasıl çalışacak?
Yazılımı yerli mühendisler tarafından yapılan makineye, ambalajlı atıkların barkodu okutulacak. Makineler atıkları, cam şişe, pet ve alüminyum ambalajlı ürün olarak kategorilere ayıracak ve ilgili atık haznesine yönlendirecek.
Ambalajlı ürünler, makineye atıldıktan sonra karşılığında şişe başına ücret alınacak ve bu ücret alışverişte kullanabilecek. İlk etapta bu makinalar AVM ve marketlere kurulacak. Atık başına yapılacak ödemeler ise e-cüzdana aktarılacak. Depozito makinesine atılan malzemeler geri dönüşüme giderek ekonomiye geri kazandırılacak.
Aktarılanlara göre Türkiye'de 25 milyar adet içecek ambalajı toplanılacak. Türkiye'nin her yerinde kolayca erişilebilecek noktalarda yaklaşık 20-30 bin adet makina konumlandırılacak. Depozito süreçleri ise dijital bir şekilde ilerleyecek ve telefonlarda depozito uygulama sistemi olacak. Cep telefonundaki QR kodu makinaya yaklaştırıldığında, kaç tane ambalaj konduysa makina, e-cüzdana o kadar depozito bedeli aktaracak.
Öte yandan Depozito Yönetim Sistemi kapsamında satın alınan ürün için vatandaşlar bir depozito bedeli ödeyecek. Bu bedel, ürün şişesi veya ambalajı makineye atıldığında geri ödenecek. Pilot uygulamada depozito bedeli 25 kuruş olarak uygulanmıştı.
Karadeniz'de son dönemde yapılan bilimsel araştırmalarda, dereler ve nehirlere bırakılan atıkların sürüklenip, ulaştığı denizde önemli kirlilik kaynağı oluşturduğu ortaya kondu. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rafet Çağrı Öztürk, "Son 10 yıla göre mikroplastik sayısında ciddi bir artış oluyor. Nehirlerde mikroplastiğe rastlamadığımız örnek yok" dedi.
Karadeniz’de son dönemde sürdürülen bilimsel araştırmalar, kirliliğin yanı sıra beslenme düzenini olumsuz etkilediği birçok balık türünü tehdit eden mikroplastik kirliliğinin ciddi boyutlara ulaştığını gösterdi. Yürütülen çalışmalarda derelerin yanında, nehirler ve çevrelerine bırakılan evsel, plastik ve metal gibi atıkların, sürüklenip, ulaştığı Karadeniz'de önemli kirlilik kaynağı oluşturduğu ortaya kondu. Bazı nehirlerin önemli kirlilik kaynağı oluşturduğunu tespit eden bilim insanları, Akdeniz ve Karadeniz'deki incelemelerini karşılaştırdı. Karşılaştırmalarda, Karadeniz’deki mikroplastik miktarının Akdeniz’e göre daha fazla ve olumsuz etkilerinin yüksek olduğu belirlendi.
Karadeniz ve Akdeniz'de bilimsel araştırmalarını sürdüren Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rafet Çağrı Öztürk, mikroplastik kirliliğinin Doğu Karadeniz’de beklenenden daha çok olduğunu belirterek, "Karadeniz'de ve Akdeniz'de deniz suyundaki mikroplastikleri karşılaştırdık. Karadeniz'de mikroplastik kirliliğinin çok daha fazla olduğunu bulduk. Bu bizi üzen bir durum oldu. Bunun çözümüne yönelik çalışmaların yapılması artık elzem boyutlara geldi. Karadeniz için korkulan oldu; mikroplastik miktarı her geçen gün de daha fazla artıyor. Son 10 yıla baktık. Yıllara göre mikroplastik parçacık sayısında ciddi bir artış oluyor" dedi.
"Nehirlerde mikroplastiğe rastlamadığımız örnek yok"
Nehirlerin mikroplastik kirliliğinde önemli etken olduğunu belirten Öztürk, "Mikroplastiklerin, Batı Karadeniz'e göre Doğu Karadeniz'de daha az olacağını tahmin ediyorduk. Tam aksine Doğu Karadeniz'de mikroplastik kirliliğinin çok ciddi boyutlarda olduğunu fark ettik, bu bizi şaşırttı. Daha sonra, 'Nehirlerden gerçekten çok ciddi bir girdi mi var?' sorusuna yöneldik, çalışma yaptık. Baktık ki gerçekten nehirlerde mikroplastiğe rastlamadığımız örnek yok. En küçüğünden en büyüğüne kadar hepsinde var. Sakarya Nehri'nden Çoruh Nehri'ne kadar 20'den fazla nehirde çalışma yaptık. Üzücü boyutlara ulaşmış. Her yerde mikroplastik kirliliği var artık" diye konuştu.
"Organik kullanmaya dönmemiz gerekiyor"
Plastik kullanımının azaltılması ve toplumun daha sürdürülebilir alışkanlıkları benimsemesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, "Hepimizin evinde çamaşır, kurutma makineleri var. Kullandığımız bütün kıyafetler artık yapay tekstil ürünleri ve bunların içinde fiberler var. Her çamaşır yıkamanızda siz ister istemez mikroplastikleri doğaya salıyorsunuz. Ne kadar temizlemeye çalışsanız da mikroplastikten önleyemiyorsunuz. Sayısını azaltabiliyor ama maalesef girdi oluyor; bu gerçekten korkulan bir durum. Tekrar organik kullanmaya dönmemiz gerekiyor. Artık plastik kullanımını hayatımızda olabildiğince azaltmamız gerekiyor. Çünkü bunun temizleyerek ortamdan uzaklaştırılması gibi bir durum artık söz konusu değil" dedi.
"Alışkanlıklarımızı değiştireceğiz"
Toplumun alışkanlıklarını değiştirmesi halinde sorunun üstesinden gelinebileceğine dikkati çeken Öztürk, "Herhangi bir gıda ürününde plastik ambalaj var. İçtiğimiz suda, sütlerde, maden sularında, dağların üst zirvelerinde, insan elinin değmediği diye düşündüğünüz her yerde mikroplastik var. Artık bunun önüne geçemiyorsunuz. Tek kullanımlık şişe almayacağız. Herkesin bir cam şişesi olacak. Alışkanlıklarımızı değiştireceğiz. Torbanın parayla satılması bu işi evet belli boyuta kadar azalttı ama eskisi gibi kese kullanımına dönmemiz lazım. Ya da herkesin sırt çantası ile gezmesi lazım. Toplumun alışkanlıkları değişmediği sürece bizim bu plastik kirliliğinin önüne geçmemiz gerçekten çok zor" ifadelerini kullandı. (DHA)
Çin’in Jiangsu Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden bir araştırma ekibi, açık denizlerde kullanılmak üzere tasarlanmış yenilikçi bir yüzer güneş enerjisi sistemi (GES) geliştirdi. Bu sistem, yüksek dalga stabilitesi ve agresif deniz koşullarına dayanıklılık sunarak yenilenebilir enerji teknolojilerinde önemli bir zorluğu aşmayı hedefliyor.
Dev dalgalara dayanıklı GES'ler geliyor
Araştırma ekibinin açıklamasına göre, tasarlanan sistem, 4 metreye kadar dalga yüksekliklerine dayanabiliyor ve zorlu deniz koşullarında bile istikrarını koruyor. Sistem, yüzer pontonlardan oluşan bir yapı ile güneş panellerini destekleyen kafes çerçeve tasarımını bir araya getiriyor. Araştırmacılar, bu tasarımı 1:20 ölçekli bir model üzerinde test etti. Üniversitenin dalga havuzunda düzenli ve düzensiz dalga koşulları altında gerçekleştirilen testler, sistemin deniz koşullarına karşı dayanıklılığını kanıtladı.
Elde edilen verilere göre, sistem en çok dalgaların yandan geldiği koşullarda hassasiyet gösteriyor. Bu kritik bulgu, gelecekte yapılacak tasarım değişikliklerine yön verecek. Araştırmacılar, sistemin performansını aşırı deniz koşullarında değerlendirmek için onaylanmış bir sayısal model kullandı. Bu model, sistemin hidro-dinamik tepkilerini ve demirleme gerilimlerini simüle ederek, pratik uygulamalar için optimize edilmesine olanak tanıdı. Araştırma ekibi, bu bütüncül yaklaşımın gelecekte yüzer GES sistemlerinin daha maliyet etkin ve dayanıklı hale getirilmesine katkı sağlayacağını belirtti.
Araştırmanın yazarı Sheng Xu, yaptığı açıklamada “Çalışmamız, zorlu deniz ortamlarında performansı ve dengeyi optimize etmek için tasarlanan yeni bir açık deniz yüzer fotovoltaik sistemin (FPV) hidrodinamik tepkilerini anlamada önemli ilerleme kaydetti.” dedi. Yüzer güneş enerjisi sistemleri genellikle daha sakin ve durgun sulara konumlandırılıyor. Veya bu durgunluk dalga kıranlar yapılarak sağlanıyor. Agresif dalgalara dayanıklı sistemlerin yapılması yüzer sistemlerin potansiyelini daha da artırabilir.
Dünyanın en üksek rüzgar türbini geliştirlmesi için çalışmalar başladı. İç içe iki kuleden oluşan türbin 364 metre yüksekliğe sahip olacak. Türbin yüksekteki daha hızlı ve daha düzenli rüzgarlara erişecek. Hali hazırda kurulu rüzgar türbinlerinin arasına inşa edilecek ve altta kalanların rüzgarını kesmeden yeni kapasite yaratacak.
Rüzgar yere yaklaştıkça dünyanın sürtünmesi yüzünden yavaşlıyor. Bu yüzden yüzden türbinlerin boyları yıllar içerisinde uzadı. Ancak vinçlerin boyları çok uzamadığından Alman bir firma bir rüzgar türbinini dört ayaklı iskelet demir kulenin üstüne yerleştiriyor. İç kule üzerine monte edilecek türbin, kemerli bir sistem ile yukarı çekilecek ve en üste monte edilecek, böylece karadaki vinç sınırlamasına tabii olmayacak.
Yüzde 40 daha fazla rüzgar elde edecek
Bu yükseklikte benzer çaplı bir türbine göre %40 daha fazla rüzgar yakalayacak. Bu miktar yıl boyunca iki kat fazla elektrik üretilmesini sağlayacak. Üstelik burada rüzgarlar düzenli olduğu için türbin tam yükte daha uzun süre çalışacak. Bu rüzgar ve elektrik üretim miktarı dev deniz üstü türbinlere benzerlik gösteriyor ama işlem karada olduğu için maliyet çok daha az
Sistemin en güzel yanı ise türbinin aşırı yükselmesi sayesinde normal boydaki türbinlerin çok üstünde olduğundan alttaki türbinlere bir rüzgar türbülansı yapmıyor. Bu nedenle bir santraldeki mevcut türbinlerin arasına inşa edilen yeni yüksek türbinler üretimi ciddi şekilde artıracak. Bu da aynı alandan çok daha fazla rüzgar enerjisi çıkartılmasını sağlıyor. Bu teknoloji sayesinde deniz üstü enerjiden yararlanmakta zorlanan bizim gibi ülkeler için hem karada hem de eski alanlara yeni kapasiteler eklenebilir. İleride katmanlı saha kurulumları da gerçekleşebilir.
Arkasındaki teknoloji ise aslında oldukça basit. Tüp şeklinde büyük silindirlerden oluşan klasik kule yerine 4 ayaklı Eyfel kulesine benzeyen çelik konstrüksiyon kule kuruluyor. Zorluk ise bunu iki parçalı yapıp türbini iç kulenin üstünde en yukarıya çıkartmak. Burada bu tür değişik özel projelerde uzmanlaşmış Gicon mühendislik firması devreye giriyor ve tasarımı hazırlıyor.
Böyle bir sistemde doğal olarak daha fazla çelik ve iş gücü kullanılacağı kesin olmakla beraber üretilecek elektrik miktarına göre bunun her halükarda daha avantajlı olduğu söyleniyor ama rakam paylaşılmıyor.
Tesla'nın enerji alanındaki büyümesi hız kesmeden devam ediyor. Şirket, Gigafactory Nevada'da yalnızca bir günde 1.000 adet Powerwall üretme başarısını yakalayarak yeni bir rekora imza attığını açıkladı. Tesla, sadece birkaç ay içerisinde üretim kapasitesini iki katına çıkarmış durumda.
Tesla aynı zamanda enerji devi oluyor
Tesla Energy’nin X hesabından yapılan açıklamaya göre, Giga Nevada fabrikasında tek bir günde 1.000 Powerwall üretildi. Ağustos ayında bir vardiyada 500 birimi aşarak rekor kıran fabrika, bu sefer bu sayının iki katına ulaştı. Tesla Powerwall, Türkiye’de ulaşılabilir değil ancak dünya genelinde oldukça talep görüyorlar. Tesla, Powerwall 3'ü ABD, Kanada, Almanya, Birleşik Krallık ve Batı Avustralya gibi pazarlarda kullanıma sunarken, diğer bölgeler şimdilik Powerwall 2 modeli ile yetinmek durumunda. Powerwall, en tipi enerji depolamada kullanılıyor.
Bununla birlikte Tesla'nın enerji sektöründeki büyümesi, CEO Elon Musk'ın bu alanda öngördüğü hızlı satış artışıyla uyum gösteriyor. Musk, Tesla Energy’nin otomotiv sektörünü geride bırakacak bir büyüme potansiyeline sahip olduğunu dile getirmişti. Şirketin üçüncü çeyrekte enerji bölümünden elde ettiği brüt kar marjı, yüzde 30,5’e ulaşarak rekor kırmayı başarmıştı.
Ayrıca dünya genelinde 750.000’den fazla Powerwall ünitesinin dağıtıldığı, bunların 100.000’den fazlasının ise sanal santral (VPP) programlarına kaydedildiği açıklandı. Bu programlar, yoğun enerji talebi dönemlerinde büyük bölgelerde geniş bir dağıtılmış batarya ağı oluşturuyor.
Megapack’ler de büyüyor
Tesla’nın sadece ev ve ticari enerji depolama birimleri değil, aynı zamanda şebeke ölçeğinde enerji depolama çözümleri sunan Megapack birimleri de yoğun ilgi görüyor. Şirketin Kaliforniya'daki "Megafactory" adlı fabrikası, bu ay başında 10.000’inci Megapack ünitesini üretti. Fabrikanın yıllık üretim kapasitesinin 10.000 üniteye ya da 40 GWh’ye ulaşması bekleniyor. Kaliforniya’daki Megafactory’ye ek olarak, Tesla’nın Çin’in Şangay kentinde inşa ettiği ikinci bir Megafactory de üretim için son aşamaya geldi. Bu fabrikanın da yıllık 10.000 üniteye ulaşması planlanıyor ve 2025’in ilk çeyreğinde sevkiyata başlanması hedefleniyor.